Geceler sessiz görünse de nelere gebedir. Neler olur biter. Kimse bilmez. Ancak onu yaşayanlar bilir. Karanlıkta hangi feryat duyulacak yüreğini sızlatacak, bir bilen var mı?
Kimse ızdırabını anlasın istemiyordu, hele annesi hiç duymamalıydı. İki elini kalbinin üstünün bastırıyor, yüzünü annesine döndürmemeye gayret ediyordu.Zaten annesinin gözleri iyi görmediğinden onun ,yüzündeki acıyı fark edemiyordu, nihayet anne uyumuştu.
Usulca kapıyı çekip hastaneye götürdüler, acil serviste ilk müdahalesi yapıldı. Annesi uyuyordu, sabaha karşı eve döndüğünde
Gece zaman hayli ilerlemişti. Uyandı, mevsim yaz idi, balkona çıktı. Gökyüzü berraktı, bulutlar ak köpükler gibi, yıldızlar ışıl ,ışıldı. Tanyeri ağarmak üzereydi, sabah namazına az kalmıştı, ezan okunmak üzere diye içinden geçirdi.
Aniden bir feryat çınladı, gecenin şafak vaktinde. Yolun karşısındaki adam elindeki sopa ile yere yuvarlandı, Hırsızlar ondan kaçmaya çalışıyordu. Yerden kalkmaya çalışırken seslendi “polis”, bir den polis ekip otosu önlerinde belirdi.
Bir başka gece zaman ilerlemişti. Çocuklar çoktan uyumuşlardı, yatmaya hazırlanıyordu ki kapının zili hızlı hızlı çalmaya başladı. Gözü saate takıldı, saat gecenin 2’siydi. Komşusu geldi, “sizi çağırıyorlar.
Sinan ölmüş.
Çarçabuk giyinip Sinan’ların evine gittiler.
Sinan’ın annesi baygındı. Babası huzuru ilahiye durmuş, namaz kılıyordu. Ağlamıyordu. Sabah ezanına kadar namaz kıldı.
Sinan henüz 9 yaşındaydı.
Gece 00.00’ı geçmişti, genç anne bebeğin ağlamasıyla uyandı. Biricik oğlu adeta yanıyordu, eşini uyardı, hemen yavruyu kucaklayıp hastaneye gittiler. Doktor ilk müdahalesini yaptı. Ateş düşürecek ilaçlar yazdı reçeteye. Genç baba hiç düşünmeden nöbetçi eczaneden ilaçları aldı, gelirken de dolmuş ücretini çift tarife ödemişlerdi.
Hiç paraları kalmadı.
Ellerindeki paraları yalnızca dolmuş ve ilaç almaya yetmişti, dönüş paraları yoktu.
Kucaklarında oğulları eve yürüyerek döndüler.
Sabah olmak üzereydi, yorgun değillerdi.
Oğullarının ilacını almışlar, ateşi düşmüş, gülücükler dağıtıyordu..
Ezan sesi ile uyandılar. Aynı anda hem kapı yumruklanıyor,hem zil çalıyordu. Telaş, heyecan ve korku ile kapıyı açtılar
Zehra hanım teyzeydi, ağlıyordu.
“Annen dedi hastalanmış,seni istiyor.On dakika geçmemişti oradaydılar. Kapıyı anne açmıştı. Ağlıyordu, bitkin görünüyordu. Odanın kapısını araladı. Yatağı işaret etti.
Oradaydı.
Alnında terler birikmiş, gözleri boşluğa takılı kalmıştı, canından çok sevdiği babası beyin kanaması geçiriyordu.
3,5 yıl yatalak ve ızdırap içinde geçti.
Gece sessizdi.Hava berrak ve aydınlıktı.
Hemen herkes uykuya dalmıştı.Karanlıklar içinden bir çığlık yankılandı.
Işıklar yandı, sokaklarda, her yer gündüz gibi aydınlandı. Genç adam feryat ediyordu, ağlıyor, bağırıyordu, yanmış harap olmuş dükkanın önündeydi.
Kararmış duvarlara acısını anlatıyordu,
Herkes merakla onu izliyordu.
Onun kalbindeki derin ızdırabı anlayamazlardı.
Bir gün önce o dükkana molotof kokteyli atılmış, yanan kül olan mağazadan 13 yaşındaki kız kardeşinin cesedi çıkmıştı
Ve bir gün önce delikanlı askerden tezkeresini alıp dönmüştü.