Ana Sayfa
     Babam
     Anne
     Dost Gönüller
     => KIŞ AKLIMA DÜŞÜNCE
     Sevgi Pınarı
     İKİ YETİM
     ANILAR
     Anlayana
     Damak Tadı
     Haberler
     Fıkralar
     Ziyaretçiler
     Karikatürler
     Şiir dinletileri
     Burçlar
     Akvaryum
     Hava durumu
     Makaleler
     Şarkı Sözleri
     Fragmanlar
     Programlar
     Dost siteler
     Hasbahçe




Kiremitten Damlalar. - Dost Gönüller


Ben bir Yunus Emre hayranıyım.

Ne zaman ki onun hayatını okudum, dünya görüşüm değişti.
Yunus gibi yaşamaya onun gözüyle bakmaya onun gibi sevmeye çaba sarf ettim.

Onun gibi sevmek yaşamak demekmiş.
Yunus gönüllü olmak gerekmiş.

Artık Yunus gönüllü dostlar arar oldum.

Açan her çiçekte düşen her yaprakta .Dağlarda taşlarda onu ve onun gibi gönüllü dostlar aradım.

Hani koca Yunus dağlar ile taş
lar ile çağırayım Mevlam seni diyor ya işte ben de her karanlığın sonunda, her yokuşun başında, gecenin güne, günün geceye dönmesinde onun gibi düşünen onun gibi seven Yunus gönüllü dostlarım olsun istiyordum.

Belki Yunusun kendini de bulacaktım. Umudumu kaybetmeden aradım aradım.

Nihayet Yunusu bulmuştum.

OYDU!

O HALUK NURBAKİ. Taa kendisi.
Sevgiyle yoğrulmuş, sevgi söylüyor, anlatıyordu.
Sevgiliyi sevgiyle anlatıyor bülbül gibi şakıyor.
Sevdası yüreğine sığmayan sevdalı gönüllere dağlıyordu.

Tanımak istifade etmekle gurur duyduğum tek insan sevgili hocam HALUK NURBAKİ.
Bir daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum.

Artık o bazen kürsüde tam karşımda. Bazen bir TV programında bazen radyo mikrofonların da bazen de bir kitabı elimde anlatıyor öğretiyordu.
Bıkmıyor usanmıyordu.
O İslam büyüklerini anlatıyor, o İslam annelerinden söz ediyor ışık tutuyor aydınlatıyordu.
Karanlık ruhların derinliklerine çok nazik bir edayla giriyor, minicik bir ışık dalgası bırakıyor aydınlığa giden yolun rehberi oluyordu.

Onu tanıdıktan sonra karanlıktan kokmamayı öğrendim. Her karanlığın ardından güneşe ulaşacağımın farkına vardım. Bir damla suyun önemini o Kerbela vakasını anlatınca öğrendim.
Suyu bile gözyaşları içinde anlatıyordu. Hatta bir damla gözyaşının bile ne kadar önemli olduğunu ondan öğrendim.

İNFAKI ondan öğrendim.
Bu konuyu sık sık tekrar ederdi ki artık yüreğimi bile paylaşmaktan kokmuyorum..
Onun sevdası.bizim yolumuzu aydınlatan nur ışıkları. Bu yüzden asrın Yunusu’nu unutmayalım, unutturmayalım.



HALUK NURBAKİ


Onk. Dr. Haluk Nurbaki, 2 Şubat 1924 yılında Nevşehir’in Nar kasabasında dünyaya geldi.

Haluk Nurbaki tahsilinin ilk bölümünü Afyon’da tamam­ladı. Afyon Lisesini bitirdikten sonra İstanbul’a tıp tahsili için geldi.

Nurbaki 6 yıllık tıp tahsilinin İstanbul’da devam eden 5 yılında daha sonra kitaplarına yansıyacak olan ve Türkiye’de ilk kez veri olarak kullanılmaya zemin oluşturacak biçimde Almanya’dan Türkiye’ye gelen bilim adamlarından matematik, fizik ve kimya konularında özel dersler aldı.

Yine bu dönemde Nur- u Osmaniye ve Beyazıt camilerinde hadis dersleri aldı, bu sırada Şemsettin Yeşil ile tanıştı ve bu tanışma onda Ehl-i Beyt aşkını coşturdu.

Aynı zamanda Necip Fazıl ile devam eden diyalogu, ona İslami mücadele insiyatifini öğretti ve neticesinde 1950’li yıllarda dönemin çetin şartlarına rağmen Büyük Doğu cemiyetinin kuran dokuz kişiden biri olarak yer aldı. Bir süre sonra da bu cemiyetin genel sekreterliğine getirildi.

Hareketli ve dinamik bir talebelik hayatı geçiren Dr. Haluk Nurbaki Tıp Fakültesi mezuniyeti sonrasında yurdun çeşitli yerlerinde hükümet tabibi olarak çalıştı.

Memleketini adım adım gezerken pek çok mânâ sultanı, derviş ve meczuplarla karşılaştı. Bu ustalardan gönül sohbetlerinin nasıl yapıldığını gördü ve yaşadı.

1954 yılında mecburi hizmetin son durağı olan Afyon’un Sinan paşa kasabasına geldi.

Sinan paşa kasabasından Afyon’a Hükümet Tabibi olarak tayin edilen Nurbaki bu görevinin yanı sıra Afyon Lisesi’nde Fizik, Kimya ve Matematik dersleri verir. Babası Edip Ali Bey ile aynı okulda karşılıklı sınıflarda derse girmenin hazzını yaşar.


1961-65 yılları arası Afyon milletvekili olarak TBMM’de görev yapan Nurbaki, daha sonra Radioterapi ve Radiobiyoloji ihtisasını tamamladı ve kanser konusundaki çalışmalarını yoğunlaştırdı.


Fransa, İsviçre ve İngiltere’de mesleğiyle ilgili çalış­malarda bulundu. Bu çalışmalarına bağlı olarak “Radyasyon ve Miniklerin Evreni”, “Kanser”, “AIDS”, “İnsan ve Hayat” gibi pek çok kitapları oldu.

Kanser (Onkoloji) Hastanesi Başhekimliği, Ankara Numune Hastanesi Radioterapi ve Radiobiyoloji Ens­titüsü şefliği görevlerinde bulundu ve buradan emekli oldu.


Yararlandığı kaynaklar olarak önce Yüce Kitabımız Sönmeyen Güneş Kur’an-ı Kerim ve hadisleri belirten Nurbaki, bunları anlamak noktasında muhatap olduğu üç ismi; Muhyiddin-i Arabi, Mevlana ve Abdulkadir Geylani olarak sıralar.

Madde ile mânâ bilimlerinin esrarlı hikmetlerini birleştirerek eser­ler yazan Nurbaki, binlerce insanın hidayet vesilesi oldu.

O, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma sanatının Fahr-i Kainat Efendimizden geçtiğini son derece iyi özümsedeği için son nefesine kadar tüm müminlere de Efendimizin gönlünü edebilme- rızasına ulaşma sanatını anlatmaya çalıştı.


1951 yılında, 27 yaşında iken İslamın Nuru dergisinde neşretmeye başladığı yazılarını Büyük Doğu dergisinde sürdürdü. Zafer Dergisinde başyazarlık yaptı.

İlk kitabı olan Tek Nur’u l956-57 arasında kaleme aldı, bu kitabı l959 da Sonsuz Nur takip etti.

Bilime ve yeni gelişmelere merak duyan, İslamiyet’in klasik, eksik ve günün teknik gelişmelerine uygun olmayan yorumlarından bunalan ve kaçan genç neslin inanç kapısı oldu.

Kuran’ın akıl almaz hikmetleri, çağları aşan bilimsel mucizeleri içeren bir kitap olduğunu gösteren yazı ve kitaplar yazan Nurbaki genç nesle “mü’min olmanın asil duygusu” nu kazandırdı.

O müspet bilimlerin kaynağının Kuran olduğunu gösterdi. Kuran’dan yola çıkarak bilimin gerçeğini ve insanlık için değişmez doğruları izah etti. Hiçbir zaman bilimi Kuran’ı kanıtlamanın aracı olarak görmedi.
Yeryüzüne Rabbimizin lütfettiği tek gerçek ve değişmez yazılı dökümanın Kuran olduğunu her zaman ve her yerde herkese anlattı.


Kur’an yorumlarına, asr-ı saadete ve İslam itikadına dair yirmi beşin üzerinde esere imza atan Dr. Haluk Nurba­ki son yıllarını İstanbul’ da İslam’ın Nurdan Annelerini ve Yüce İslam Büyükleri’ ni her ay verdiği konferanslarla anlatarak geçirdi.

Çeşitli dergilerde ve gazetelerde yazılar yayınladı, tebliğler sundu. Konferanslar, paneller, açık oturumlar, sohbetler hayatının bir parçası oldu.
Yaşım müsait olsa “İnananları analiz laboratuarı kurar mü’min!lerin bunamayacağını gösterirdim” diyen Nurbaki, Radyo ve televizyonlardaki konuşmalarını son günlerine kadar sürdürdü


Ehl-i beyt kölesi, Fahr-i Kainat aşığı olan Dr. Haluk Nurbaki için “Ahlak-ı Muhammedi” vazgeçilmez bir ha­yat düsturu idi. Ömrünü bu davaya adamış sevgi adamı Dr. Haluk Nurbaki şu önemli sahalarda kalem ve kelam sahibidir.


1. Mükemmel bir ilim adamıdır. Eserleri bu tesbitin çok canlı şahididir. Bilgi ile tecrübe kombinezonu için­de pırıl pırıl, taze, canlı eserler verdi. 2. Son derece mütevazı bir “gönül, ruh, tasavvuf” ehlidir. Sohbetlerinde ışıl ışıl bir ruhaniyetin tütmesi bu mümtaz vasfı sebebiyledir. 3. Yılmak bilmeyen bir azim ve şevk ile “gerçek bir İslam mücahidi” özelliği taşıyordu.


2 Haziran 1997′ de çok sevdiği İstanbul’da 73 yaşında alem-i cemale yansıdı. Arkasında binlerce seveni, yüzler­ce dervişi bırakan Dr. Haluk Nurbaki tam bir düğün (Şeb’i aruz) coşkusu ile Afyon’da annesi, baba ve merhum eşi Mesrure hanımın yanına alem-i ledünne ışınlanmak üzere tevdi edildi.


Bütün Eserleri:

* Tek Nur.
* Sonsuz Nur .
* Gönül Penc
eresinden Fahr-i Kainat Efendimiz . * Fatihanın Kırk Yorumu .
* Kutsal Mücadelem.
* Kur’ an Mucizeleri.
* Kur’anın Matematik Sırları.
* Namaz Sureleri Yorumu.
* Sure-i Yusuf’un Yorumu.
* Sure-i Tekvir’in Yorumu.
* Gönüllerde Sema .
* Anadolu Mucizesi .
* İmanla Gelen ilim 1-2
* Nurdan Anneler.
* Evrendeki Mucize.
* İnsan Bilinmezi.
* Gerçek Aşık Gerçek Alim :Haluk Nurbaki.
* Bakara Süresi Yorumu.
* Ayet-el Kursi Yorumu.
* Yasin Süresi Yorumu.
* Bilim Açısından İmanın Altı Şartı.
* Peygamber Çizgisinde Yaşamak.
* Veliler Deryasından Katreler.
* Nur Dolu Geceler.
* Yüce İslam Büyükleri.



Haluk Nurbaki bana Allah'ı, Muhammedi ve Sevda'yı hatırlatır


İstanbulda yapılan tüm konferanslarımızn annesi ile müdavimi olan, Kültür Dershanesi Şirinevler'de de kendisi bir konferans tertip edip Nurbaki Hocamızı burada gençlerle buluşturan Fahriye Erdoğan ,sorularımıza sitemli ve uzunca bir giriş yaptıktan sonra cevap verdi. Soru cevapları aşağıda bulacaksınız:


Selamlar saygılar. Site yönetenleri ve site ziyaretçilerine gönülden merhabalar

Öncelikle bu soruşturma adlı dosyada ki soruların hepsinin şahsıma yöneldiği düşüncesi dolayısıyla bu sorulara en samimi cevapları vereceğim
.
Evet bunları o muhterem sevgili hocamı ebedi yurduna uğurladıktan sonra kendi kendime binlerce defa sordum.
Öncelikle aylar önce bir radyo programında öne çıkan site yönetenlerinin de site üyelerine sorduğu fikir ve öneriler konusuna değinmek istiyorum.

On yıl oldu onu yolcu edeli ondan ayrılalı. O on yıl önce fizik olarak bizi bize bırakıp gitmesine rağmen aramızda yanımızda değil mi ? Eserleri ile hala dipdiri canlı değil mi?

Bizler hala onun eserleri muhteşem yorumları yazıları ile hayatımıza yön vermeye hala ondan öğrenmeye çalışıyoruz.

Onuncu yıl için neler yapılmalı diye gelen soruya bende dahil hepimiz kayıtsız kaldık ben şahsen bencillik ettiğimi düşünmekteyim.
Bu kadar tanıyanı okuyanı eserlerinden faydalananları olduğu halde tek bir öneri göremedim aylardır.
Üzüntüm sonsuz mademki sitede böyle bir uygulama başladı mademki bir soruşturma dosyası açıldı bu hepimiz için iyi bir fırsat olmalı şimdi artık fikirlerimizi tek tek beyan etmeliyiz. Şimdi artık öneri ve teklifleri de sunmalıyız.

Neden acaba bu kadar önemli bir şahsı tanıyıp okuyup izleyip takip edip o gittiğinde bile onun eserleriyle birlikte olmamıza rağmen kayıtsız kalıyoruz ?


Düşünmeye değmez mi ?


Sizce Dr. Haluk Nurbaki Hoca, gerek konuştukları gerekse yazdıklarıyla öncelikle kime ya da kimlere hitap ediyordu?

- Bence Nurbaki hoca öncelikle gönlünü sonsuz ufuklara açmayı bilen aşkın ateşini duyan herkese hitap etmekteydi..


Haluk Nurbaki Hoca’yı üç kelime ile anlatacak olsanız, hangi sıfatları kullanarak anlatırdınız?

- Allah, Muhammed ve Sevda

Haluk Nurbaki’nin hangi kitaplarını okudunuz? Bunlar içerisinde size tesir edeni hangisi olmuştur?

- Hemen hemen bütün kitaplarını okudum. Ayırmak çok zor olsa da "Gönül Penceresinden Fahr-i Kainat Efendimiz" adlı kitabı sürekli elimin altında ve tekrar tekrar okurum.
Bu kitabı dostlarıma tavsiye ederim. Çok kişiye de hediye etmekten mutluyum.
İkincisi ise Sure-i Yusuf"un yorumu’dur.


Yazdığı süreli yayınları (Zafer Dergisi, Akit Gazetesi vs. gibi) ya da devamlı konuk olduğu radyo ve tv programlarını (Moral Fm, Üsküdar Fm, STV gibi…)takip ediyor muydunuz?

Bunların o günün şartları içinde düşündüğümüzde topluma nasıl bir faydasının olduğunu düşünmüştünüz?

-Bütün yazılı basında tv lerde radyolarda sürekli takip ettim.onu dinlemenin okumanın seyretmenin hazzını duydum.

O günkü şartlarda ise oldukça yerindeydi. Gönüller aç gönüller susuz çorak yüreklerin suyu oldu ferahlattı.


‘İnfak’ ve ‘Fahr-i Kainat Efendimiz’ ifadeleri size neleri hatırlatır?

- İnfak ve Fahr-i Kainat Efendimiz doğrudan Allahı hatırlatıyor.

Bana göre yüceler yücesi Rabbimiz infakın ne olduğunu apaçık gösteriyor. Çünkü habibim dediği sevgilisini bizlere elçi ediyor. Onu bir bakıma paylaşıyor. Yani bunun adı "infak" değil mi?


Asr-ı Saadette yaşayan İslam annelerini sık sık anlatmış olmasını bu konuda konferanslar vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Asr-ı saadette yaşayan İslam annelerini sık sık anlatması karanlığa itilen gerçeklerin gün yüzüne yansıması bu tür konferanslarla gerçek kadının kişiliğini tanıdığını, gerçek İslam kadınının ne olduğunu öğrenmiş olduk.biz Sümeyye’leri Aişe’leri Fatıma’ları örnek almaya başladık!!


Onun Kur’an ayetlerini ve imanî gerçekleri bir hekim sıfatıyla günün bilimsel verilerini kullanarak anlatma çabasını nasıl buluyorsunuz?

- Kur’an ayetleri ve imani gerçekleri hekim olarak bilimsel açıklamaları tarihe geçmesi gereken insan üstü bir çaba ve gayret demek.ömrünü bu yolda geçiren kaç hekim var ki ?Bu onun ne kadar sağlam bir imanı ne kadar da azimli olduğunun göstergesidir.

Kendisiyle bir hatıranız var mı?

-Onu tanımak ondan yararlanmak hatıraların en güzeli pek çok hatıra demek
Kültür dershanesinde ki konferansa geldiğinde hoş geldiniz demek için yaklaştım ama başımı kaldırıp yüzüne bakmaya cesaretim olmadı dizlerim titremişti.


Haluk Nurbaki’yi vefatından sonra herhangi bir vesile ile duydunuz mu? Unutulduğunu düşünüyor musunuz?

- Anma günlerinde duydum ancak. Şimdi de sitemiz var şükürler olsun.
Unutulmayacağını düşünüyorum. Sadece vefasızlık var. Hocam gerektiği gibi anılmıyor.

Size göre Haluk Nurbaki nasıl bir insandır? Çabası ve fikriyatı konusunda bir değerlendirmede bulanabilir misiniz?

-Bir alimi gerçek bir aşığı değerlendirmek bu olamaz. O sadece Allah aşığı Muhammed sevdalısı.

Çabaları çalışmaları emekleri için insanlık minnet duymalı. Şükranlarım onun için.


“Fahriye Erdoğan’ın gönlünden Dr. Haluk Nurbaki”


Servet Baysal Der ki: 26 May 2007 2:06 am Fahriye Hanım, Samimi duygularınızı bizlerle paylaştığınız için teşekkür ve saygılarımı sunuyorum.Gönlünüz daima Hocamın sevgisiyle dolsun taşsın.


Ayşe Kazak Bozkuş Der ki: 26 May 2007 11:35 am Sevgili Fahriye Kardeş, Afyon’da buluşmak dileğiyle…


disi_kurtt Der ki: 10 August 2007 7:30 pm ablacımmmmmm yüreğine sağlık seninle gurur duyuyorum cnmm ablacımm ALLAH yar ve yardımcın olsun.. Kalplere ne güsel hitap etmişsin..inşallah cahil insanlarda bu makalelerinden birşeyler çıkarır ve onları doğru yola teşvik eder ..Allaha emanet ol


KONFERANSLAR


FAHRİYE ERDOĞAN

Yer Altunizade Kültür Merkezi. Her konferansında olduğu gibi erkenden yola çıktık. En azından bir iki saat önce konferans salonunda olurduk
Ev Küçükçekmece de ve yolumuz oldukça uzundu.Bazen oğlum araba ile getirirdi.
Bazen de toplu taşıma araçlarıyla yola çıkardık.Tek başıma olsam ne yolun nede aracın önemi var.
Bir gönlü dolu yaşlı anam .Konferans günü ekrenden hazırlanır.Yola çıkmak için beklerdi.

Birçok konferansını birlikte
izledik.Benim için bu çok önemliydi.Hem hocamı izlemek notlar almak oradaki coşkuyu heyecanı yaşamak hem de dünyanın en tatlı anasıyla aynı heyecanı aynı anda yaşamak benim için mutlulukların en güzeliydi.

Aslında Üsküdar FM sürekli açıktı evde. Hocamın program anonsunu duyduğu gün gözleri iyi görmeyen anam adeta kulağı da duymaz gibi radyoya iyice sokulurdu.
Her evde olduğu gibi TV var olsa da anacığımla ben hep radyo başında idik.
Bunları yazıyorum çünkü Hayati Canbolat’a söz verdim annemin bir hatırasını nakledeceğim.Bu vesile ile sitemizin güzel dostları ile de paylaşmış olacağım.

Evet annem şeker hastası olduğundan gözlerinde yüzde 95 görme kaybı vardı.Bu yüzden hep kolumda taşır önünde kaç basamak merdiven olduğunu söyler küçük bir taş bile olsa yolda yürürken ikaz ederdim.

Böyle iken ikimiz de konferans günlerini iple çekerdik. Genellikle konferansın başlama saati 14.00 olsa da.Biz Çekmeceden sabah 10.00da yola çıkardık..Salona ilk giren olurduk.

Özellikle gözleri görmediği içinde annemi ön sıraya tam kürsünün karşısına oturturdum.
Ben bazen arka sıralarda olurdum. Her konferanstan çıktığımızda annem hocayı çok net gördüğünü ifade ederdi.
Şaşırır kalırdım.Çünkü gerçekten görme kaybı büyüktü.

Yine bir konferansta annemi oturttum hocamızın salona girmesiyle bende içeri girdim.
Ama yer bulamadım salon çok doluydu. Yer ararken annemin yanından birisi bana yerini verdi.
Sanırım konferansta HzEbubekir (r.a) anlatılıyordu.

Benim her konferansta şahit olduğum bir an var ki anlatmakta güçlük çekebilirim. Hocamız adet olduğu üzere her konferansın sonunda O Kainatın En Güzeli ve onun ashabına ve tüm İslam Yücelerine mutlaka dua eder konferansı kapatırdı.

Her seferinde hocamın İhlasları okurken adeta yalnızca sesini duyar kendisinin bedenen yok olduğu hissine kapılırdım.

Sanki kürsüde elbiseleri kalmış gibi bir his işte. O ağlayarak dua eden billur sesi salonda yankılanırken ürperdiğimi hissederdim.
Kimseye açamaz soramazdım da. Her toplantı böyle sonuçlanır. Dua bittikten sonra kürsüye yeniden gelir otururdu.

Zamanla hayal gördüğümü varsaydım.Konuşmadım ,sormadım kimseye dikkat etmeye başladım herkesi tek tek incelemeye. O anda herkes nefes almaktan korkar gibi dururdu.Sanki nefes alınsa minik bir kuş uçuverecek ürkecekmiş gibiydi.Bunları anneme bile söyleyemezdim.Bana güler miydi diye!!


Evet Hz. Ebubekiri anlatıyordu hocam annemle ilk defa yan yana oturuyorduk. Heyecanlanıyor duygulanıyor konuşamıyordu.
Bütün bunları hissediyordum. Anacığım bir eliyle elimi sımsıkı tutmuş ter içindeydi. Bazen öyle oluyordu ki elimi sıkmasından onu anlıyordum.
Konferans sona ermişti. Çıt çıkmıyordu. Salon sessizce boşalmıştı. Biz kalmıştık annemle.Her toplantıdan sonra Kültür Merkezinin Cafesinde çay içer dostlarla muhabbet ederdik.

Bu defa hemen gidelim demişti annem.Hazır oğlumda bizi almaya gelmişti.
Zeynep Çalışkan, Feyza Bektaş hep birlikte yola çıktık.Arabada hiç konuşmadı annem her zaman “şöyleydi ya da bak gördünüz mü der” yorumlar yapar anlamadıklarımızı izah ederdi.Konuşmadan eve geldik. Bana söyledikleri hiç aklımdan gitmiyor.

Kızım hoca duaları okurken adeta kayboldu kendisi yoktu nereye gitmiştir kim bilir dedi.
O anda ben yanılmamışım benim gördüğümü oda görüyordu. Demek ki doğruymuş. Ve ben o günden sonra bu olayın hikmeti ne ola ki diye düşünmeye başladım



AKLIMIN ALMADIĞI NEYDİ?


Hocamı hakkın huzuruna yolcu ettikten iki yıl sonraydı. Bir anma günüydü. Kadırga Kültür Merkezinde anılıyordu hocam.Bu sefer yalnızdım.Annem yoktu.

Çünkü Hocamın Ahirete intikalinden dört ay sonra annemi de yolcu etmiştim.

Salonda girişte kitapları vardı hocamın heyecanla koştum.
Aradığım ve uzun zamandır bulamadığım Surei_Yusuf"un Yorumu duruyordu. Bir tane kalmıştı. O andaki sevincimi anlatamam.

Ve şahit olduğum ama anlayamadığım şeyin ne olduğunu Yusuf Sure "sinde bulmuştum.



METİN HASIRCI


Dost gönüller sayfasında adı geçen her kes gönlüme dost.
dostuma dost
Dost yolunda dost.

Her biri altın değerinde kalbe sahip.
Tanımakla gurur duyduğum en önemlisi sohbetleri, dostlukları. Taktire layık müstesna dostlar.
HASILI DOST GÖNÜLLÜ DOSTLAR.

Saygı Değer Metin HASIRCI Beyefendiyi anlatabilmek için onun kadar güzel konuşma ,onun kadar bilgi, onun kadar ilim sahibi olmak gerekli.
Şunu rahatça ifade edeyim.
Metin Hasırcı engin bir denize benzer.Onu anlatmaya çalışmak bile zor.
On binlerce kitabın muhafaza edildiği bir kütüphane düşünün. Ben hep Metin Hasırcı’yı dinlerken hem hayret ettim hem hayran oldum. Hep sesli bir kütüphaneye benzettim.
Bilgi dağarcığı sonsuz ve asla paylaşmaktan korkmayan, Paylaşırken,anlatırken. öğrenmeye teşvik eden söz ustası…


HATIRALAR..

Hayatımızın yaşanmış unutulmayan,acı,tatlı,İyi yada kötü ama hep gönlün gizli bahçesinin çiçekleri gibi…

Sayın Hasırcı ile iftar sofrasında, oğlumla aralarında ki muhabbet hoş bir anı olarak kaldı.

HASIRCI oğluma evleneceği zaman kız istemeye gelebileceğini söylemişti,Pek te uzun bir zaman geçmedi ,kız is temeye gitmeye karar verdiğimizde oğlum , Hasırcı ‘nın sözünü hatırladı.
Mütevazi .bir kişiliği olan sayın Hasırcı reddetmedi.
O günü ne biz unutabildik. Ne de bu mutlu güne şahit olanlar.

Gerçek bir İstanbul beyefendisi onu tanımak güzel anlatmaya gelince zor onun kadar güzel konuşabilmek gerek.

Doğrusu o kendini anlatsın Üstadın kaleminden Metin Hasırcı….

1358H./1940 DA İSTANBUL'DA EMİNÖNÜ İLÇESİNDE BAYEZİD'DE DÖKMECİLER CADDESİNDE DÜNYA'YA GELDİ.
İKİZ KARDEŞİ KENDİSİNDEN BİR HAFTA EVVEL DÜNYA'YA GELDİ.
ANCAK VEFAT ETMİŞTİ. METİN HASIRCI BİR HAFTA SONRA SÜRPRİZ OLARAK DOĞDU.
VÂLİDESİ 1480'DE KONYA/TAŞKENT'TEN,ŞİMDİ YUNANİSTANDA OLAN YANYA''YA BALKANLARIN İSLÂMLAŞTIRILMASI
EMELİYLE GÖNDERİLEN SİPAHİOĞLU SÜLALESİNİN BİR KOLU OLAN HATTATZADELER'DENDİR.
PEDERİ HASIRCIZÂDE MUSTAFA EFENDİ SARAY BOSNA EŞRAFINDAN BEKİR AĞA'NIN OĞLU OLUP,ANNE VE KARDEŞLERİNİN RUS ÇETELERİ TARAFINDAN ŞEHİD EDİLMESİNDEN SAKLANARAK KURTULMUŞ VE EDİRNE'YE HİCRETE GİDEN KOMŞULARINA BABASI BEKİR AĞA TARAFINDAN TESLİM EDİLMİŞ.
BABA AVUSTURYALILARIN İLHAK HAREKETİNE MUKAVEMET ETMEK ÜZERE ORADA KALMIŞTIR.
YÂNİ BİR YÖNÜYLE METİN HASIRCI EVLÂD-I FÂTİHAN OLUP, İLK OKULA BEŞ YAŞINDA GİTMİŞ VE AYNI SENE 23/NİSAN MİLLİ HAKİMiYET VE ÇOCUK BAYRAMINDA SARAYBURNUNDA OKUDUĞU ŞİİRLE DEVRİN VÂLİSİ Dr. LÜTFİ KIRDAR'IN ELİNDEN SAAT HEDİYE ALMAK SURETİYLE TALTİF OLUNMUŞTUR.

1957'DE SANAT OKULUNU BİTİRMİŞ VE SANAYİİ İŞÇİLİĞİ YAPMIŞTIR.

1946 SEÇİMLERİNDE DÖNEMİN DEĞERLİ KANAAT ÖNDERLERİNDEN ŞEMSEDDİN YEŞİL EFENDİ HAZRETLERİNİN, MİLLİ KALKINMA PARTİSİ İSTANBUL LİSTESİNDEN BAĞIMSIZ ADAYI OLARAK YER ALMASI HASEBİYLE,SEÇİMDEN BİR GECE EVVEL SABAHA KADAR OY PUSULASINI ETYEMEZ İLE SAMATYA ARASINDAKİ EVLERİN KAPI ALTINDAN ATMAK SURETİYLE YARDIMCI OLMUŞTUR.
SÖZ KONUSU PARTİ O DÖNEMİN SANAYİE ÖNEM VEREN PARTİSİ İDİ.
AYNI HİSLERLE ERBAKAN VE ARKADAŞ LARINI 1969'DAN BERİ DESTEKLEMEYİ KENDİNE DÜSTUR ADDETMİŞTİR.

42 YILLIK EVLİ OLUP,İKİ ERKEK EVLÂDI VARDIR.

BUNLARIN 2'ŞER OĞLULLARI OLUP,ALTI TANE İLK ADLARI MUSTAFA'DIR.
EŞİ AYŞE EBE HANIM,27 SENE OKMEYDANI HASTANESİNDE MAVİ BAŞÖRTÜLÜ EBE OLARAK VAZİFE YAPMIŞTIR.
ÜMMETİ MUHAMMEDİN HAYIR DUALARINI ALMIŞTIR.
HASIRCI'NIN,8 BÜYÜK BOY CİLT BÜYÜK OSMANLI TâRİHİ ADLI ÇALIŞMASI 4BİN SAYFADIR.MERVE YAYINLARINCA NEŞREDİLMİŞTİR.

3500 SAHİFELİK AHMED RÂ SİM BEY'İN 6 CİLTLİK OSMANLI TÂRİHİNİ ŞERH ETMİŞ VE OSMANLICADAN ÇEVİRMİŞTİR.

EMRE YAYINLARINCA NEŞREDİLEN BU ESERİ UNUTULMAZ SES SANATKÂRI SAFİYE AYLÂ 'NIN TAVSİYESİ ÜZERİNE HAZIRLAMIŞTIR.

"BİTMEYEN MÜCADELE ERBAKAN"ADLI ÇALIŞMASI 8.BASKIYA ULAŞMIŞTIR.
PINAR YAYINLARINCA NEŞREDİLMİŞ ÜÇ KİTABI,
AHMED CEVDET PAŞA VE ZAMANI,
DÂRÜLFÛNUN TÂRİHİ VE TÜRK İNKILABININ İÇYÜZÜ ADLI KİTAPLARINA İLAVETEN,
YENİ DÜNYA NEŞRİYATTAN "MİLLİ GÖRÜŞ DÂVASINDA RECÂİ KUTAN"
"BİR BAŞKA AÇIDAN ÇANAKKALE" İLE MEVCUDU KALMAMIŞ
" 1897 OSMANLI-YU NAN MUHAREBESİ
VE ABDÜLHAMİD ADLI KİTAPLARI VARDIR.

1999'DA ÜSKÜDARFM'LE BAŞLAYAN RADYO PROGRAMCILIĞI,
6 SENE SÜREN "TÂRİH VE İNSAN" ,
"METANET KÖPRÜSÜ,
YELEK CEBİ,
AKIP GİDEN HAYAT GİBİ PROGRAMLARINI GEBZE GENÇ FM VE MESAJ FM'DE,ÖZELFM'DE,BURAKFM'DE ,ÇAĞFM'DE,BEYAN RADYO'DA MARMARA FM'DE HAZIRLAYIP SUNMUŞTUR.


TV5,NETTV,MPLTV'YE TÂRİH İLE ALAKALI PROGRAMLARA KATILIMCI OLARAK İŞTİRAK ETTİĞİ VE DİNLEYİCİNİN TAKDİRLERİNE MAZHAR OLDUĞU VÂKİDİR.

İSTANBUL LEHÇESİNİN BİR SÖZ USTASI OLARAK BASINDA ANILDIĞI OLMUŞTUR.

CUMA DERGİSİNİN
,AKİT VE VAKİT GAZETESİNİN KURULDUĞUNDAN BERİ YAZILARI YAYIMLANMIŞTIR VE DEVAM ETMEKTEDİR.

GEÇMİŞ YILLARDA DA MAKALELERİ VE TÂRİHİ VAKALARLA İLGİLİ DİZİ YAZILARI NEŞREDİLMİŞTİR.

"HASIRCIZÂDE TÂRİHİN"İ MİLLİ GÖRÜŞ ANLAYIŞI İÇİNDE YAZDIĞINI İFADEDEN PEK BÜYÜK ZEVK ALMAKTA OLDUĞUNU SÖYLEMEKTEDİR.

GENÇLİĞİNDE AMATÖR TAKIMLARDA FUTBOL OYNAMIŞ OLUP FORMA AŞKINI AYNEN VATANSEVERLİK GİBİ ADDEDER.

VATAN SEVGİSİNİN İMANDAN KAYNAKLANDIĞINI BELİRTMEKTEN HİÇ VAZGEÇMEZ.


____________________________________________________________________________ ____________________________________________________________________________
 
19914 ziyaretçi (31204 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol