Ana Sayfa
     Babam
     Anne
     Dost Gönüller
     Sevgi Pınarı
     İKİ YETİM
     => ŞAŞKIN KIZ
     => Polatlı dan akılda kalan
     => Polatlı'da ilkler
     ANILAR
     Anlayana
     Damak Tadı
     Haberler
     Fıkralar
     Ziyaretçiler
     Karikatürler
     Şiir dinletileri
     Burçlar
     Akvaryum
     Hava durumu
     Makaleler
     Şarkı Sözleri
     Fragmanlar
     Programlar
     Dost siteler
     Hasbahçe




Kiremitten Damlalar. - İKİ YETİM


Alımlı bir genç kız olmuştu.
Deniz mavisi gözleri,upuzun sarı saçları ile yakışıklı gençlerin hayallerinde ki peri kızlarını andırıyordu..
Belki onun da hayallerini süsleyen gönlünün prensi vardı bilinmez.
Oyasını ,nakışını işlerken ,dalar geleceğinin hayallerini düşlerdi.
Rahime henüz on dördüne girmişti. Artık evlilik çağı gelmişti
Onu kasabanın gençlerinden biri ile evlendirmişler, küçük kız bir anda başka bir dünyada bulmuştu kendini.
Artık çocuk sayılmazdı. Evinin kadını olmuştu. Mutluydu.
Rahime

Seferberlik ilan edilmişti, Rahime”nin hayatında acı dolu kederli günler başlamıştı.. Geri döneceğini umarak kocasını askere uğurlamıştı.
Aylar hatta yıllar birbirini kovalamış kocası dönmemişti.
Yalnız ve kimsesiz kaderine boyun eğmiş bekliyordu. Belki sonsuza kadar beklerdi.

Rahime ellerinde kınaları solmadan hasret ateşinde yanmıştı. Gençti güzeldi ve yalnızdı.

Dul kalmıştı.Gençliğinin en güzel günlerini acı dolu bir bekleyiş içinde geçirmişti.

Kimsesi yoktu Uzak köylerden birinde dayısı vardı. Rahime bulunduğu kasabanın dışına hiç çıkmamıştı.Zaten kaç yaşındaydı ki bileydi.
Bütün dünyayı yaşadığı kasaba kadar sanıyordu.Oradan başka bir yerde yaşanıldığını bile düşünemezdi.
Duyduğu bir şey vardı Uzaklarda bir köyde dayısı yaşıyordu ama o bilmiyordu hiç gitmemiş görmemişti.

Yıllar ne kadar acımasızsa insanlarda o kadar acımasızdı.

Kasabanın ileri gelenleri onun yerine ona sormadan karar almışlardı. Rahime evlenmeliydi.

Gençti ve Yalnız yaşaması uygun olmazdı.Çaresiz boyun eğmişti, evet demişti.
Çolak Ali ile evlenmişti. Üstelik bir kolu da yoktu. Mert dürüst çalışkan bir gençti

Ali kasabanın oduncusuydu..Dağa çıkar kurumuş odunları toplar eşeğine yükler getirir kasabada satardı.Geçimini böyle sağlardı.Asla ağaçları kesmez taze fidanlara kıyamazdı.

Ali ile yeniden dünya evine giren Rahime mutluluğu yakalamıştı. Daha ne olsun ki

Altında barındıkları sıcak sevgi dolu bir yuvaları, içlerini ısıtacak bir tas sıcak çorbaları vardı.

İki de nur topu gibi kızları olmuştu. Küçük kadın mutlu ve huzurluydu..Ali çalışkandı dağa oduna gider tarlaya bağa bahçeye koşar tek kolu ile çalışır çabalardı.
Ana olmuştu Rahime İki minik kızı hayatlarının neşesi umudu olmuştu. O da her kadın gibi evi ve çocukları ile ilgilenir. Akşam erkeğinin dönüşünü hasret ve heyecanla beklerdi.

Onlar mutluydu.Sonsuza kadar sürecek sanıyorlardı. Kaderin onlara ne hazırladığını bilemezlerdi.
Kızlarda büyük olanı Fatma dört yaşında ,küçüğü Emine ise altı aylıktı. Kış gelmiş çatmıştı Sivri dağın tepesinde bembeyaz karlar rüzgarla savruluyordu.

Akşam köy odasından ayrılırken arkadaşları ile sözleşti, Ali sabah ezanı ile Sivri dağına gideceklerdi Hem yakacak hem satacaktı topladığı odunları.

Üç arkadaş yola koyuldular .Alinin heybesinde Rahime”sinin hazırladığı azık torbası içinde sevgili kızlarının özlemi ve Rahim”nin deniz mavisi gözleri .Ali sivri dağını tırmandı.

Ali ve arkadaşları ayrıldılar. Akşam olunca yeniden aynı noktada buluşacaklar, döneceklerdi. Kurumuş dalları toplayıp eşeğinin semerine yerleştirdi.Yavaş yavaş akşam oluyordu.
Akşam güneşinin kızıllığı beyaz karların üzerine yansıyordu.Tek tük kalmış yeşil yapraklar arasından
Artık buluşma yerine varmak için hazırlandı. Birden gözüne yerde bir kütük ilişti, onu da çıkarmak istedi. En azından 3-4 gün idare eder dedi kendi kendine, gürül gürül yanan ateş üzerindeki çorbasının kokusu geldi, akşamın olduğu bu yerde.
Sonra cıvıl cıvıl neşe saçan kızları Fatma ile Emine’si, zaten deniz gözlü Rahime’si hep aklındaydı,gülümsedi.
Onlara kavuşmak için acele etmeliydi, eğildi, kütüğe asıldı, oynatamadı.
Asıldı, asıldı, oynatamadı. Yorulmuştu, bir daha denemek istedi, Fatma ile Emine bir daha canlandı gözlerinde, kuvvetini topladı, yeniden tek koluyla asıldı kütüğe, oynadı kütük yerinden, birden çıkıverdi.

Ali dengesini kaybetti, tutunacak bir yer aradı. Zaten tek kolu vardı, tutunacak bir yerde bulsa tutunamazdı, arka üstü düşüverdi.

Karların arasına gizlenmiş hain kaya parçası tuzak hazırlamıştı Ali’ye. Ali başını kayaya çarptı ve o anda ölüverdi.

Gözleri açıktı, yüzünde buruk, acı bir tebessüm vardı. Yüzü solmuştu. Oracıkta ölüvermişti.

İyice meraklanmıştı arkadaşları, seslendiler, seslendiler Ali’ye duymuyordu.
Telaş içinde Ali’yi aramaya başladılar. Hava iyice kararmıştı, gece zifiri bir karanlığa bürünmüştü, her yere baktılar, saatlerce aradılar, nihayet karanlıkta el yordamıyla dolaşırken ayakları bir şeye takıldı.

Bu Ali’ydi, boylu boyunca uzanmış yatıyordu. Eşeği bağlı olduğu ağaçta olanları anlamaya çalışır gibiydi.

Durma köyü yakındı, yardım istediler. Köylülerin getirdiği kağnıya koydular Ali’nin cesedini, kağnı gıcırdaya, gıcırdaya yola koyuldu, arkadaşları odun yüklü eşeği de alıp kasabaya vardılar.

Akşamın hüznü çökmüştü Rahime’nin içine.Avlu kapısının açıldığını duyunca koşarak indi merdivenleri, Ali gelmiş olmalıydı, ocağın üstünde çorbası hazırdı, sıcak suyu da hazır etmişti, bekliyordu.

Odunları birlikte indirecek, yukarı çıkacaklar, Ali elini yüzünü yıkadıktan sonra kızları ile oynarken sofrayı hazırlayacaktı. Şaşırdı, Rahime Ali yoktu. Eşek avlusunun ortasında duruyordu, nasıl gelmişti kendi kendine. Yoksa avluya bırakıp bir yere gitmişti Ali.
Hiç böyle şeyler yapmazdı ki! Yeniden açıldı avlu kapısı, Rahime kafasındaki sorulara cevap ararken birileri girdi içeriye, ağır ağır merdivenleri çıktılar.
Odanın bir köşesine büzüldü neler olduğunu anlamak istiyordu, bilmediği bir şeyler vardı, kalbi sıkışıyordu, soramıyordu.

Dediler ki “Ali,Durna köyünün kağnısı ile geliyor” sesi çıkmadı, yığıldı odanın ortasına. Daha palazlanmamış kuşlara benziyordu iki yetimi ,gençti yazısı kötüydü.
Kader yine ağlarını örmüş, onu dertleri, acıları ve iki yetimi ile yapayalnız bırakmıştı.
Dünyada neler olup bitiyor iki yetim anlayamayacak kadar küçüktüler.
Fatma hayal meyal hatırlıyor babasını, Emine ise hiç hatırlamıyor.
Güçsüz, garip, kimsesiz Rahime, yetimler anası, zaman her derdin ilacı. Hayat sürüyor.
Kızlar büyüyor. Kimsesiz ananın dertleri de, büyükler ,büyük düşünüp büyük söylerler, büyük kararlar alırlar, ev erkeksiz olmaz gerek, yetimlere baba gerek, aklını çelmek isterler, olmaz, demek kar etmez, kasaba halkının kararı kesin, hayır diyemeyecek kadar güçsüz genç kadın.
Yükü ağır, yardım gerek, Rahime’ye boyun eğmek düşer.
Kader bir topalı karşısına çıkarır, oda topal Mustafa’dır. İçinde gizli melaneti, hainliği saklamış derinlere. Zamanı gelince çıkaracak gün yüzüne.

Yemin olsun, ant olsun, seni de üzmem, yetimleri de.
Kendi kızımmış gibi bakarım onlara. Babasızlığı bilmezler, güven bana der.
Rahime garip, küskün boynu bükük, yetimler anası, “evet” der. Bağ onun, bahçe onun, tarla onun, ev de Rahime’nin, Ali’sinin hatıraları ile doludur. Her köşe her taşın altı, her ağacın gölgesi, Rahime, gariplerin anası.

Mustafa gelir yerleşir, üstelik 5-6 da çocuğu vardır. Yetimler aç, Mustafa’nın çocukları sıcak ekmek yer, yetimlerin önünden çeker topal Mustafa sıcak bir tas çorbayı, içirmez onlara. Dertli ana gizli, gizli doyurmaya çalışır yetimlerini. Sıcak odada yatar Mustafa’nın çocukları,yetimlerin dışarıda yatması yakışır.
Sahip çıkacak kimsesi yok dertli Rahime acılara dayanamaz, narin bedeni, ince ruhu yataklara düşer, tez verem oluverir.

Hani yeminler etmiş ti, antlar içmişti Mustafa, hatırlamaz bile.
Rahime ve yetimler bakımsız. Nihayet topal Mustafa kucağında iki yetim ile kapıya koyar hasta Rahime’yi..

Çaresiz, dertli, küskün, yetimler anası uzak köydeki dayısının evine sığınır.
Çok sürmez yorgun, yetimler anası, dayısının evinde hayata gözlerini yumar. İki yetim ortada kalır. Boynu bükük, kimsesiz, iki minik yavru,İki yetim..

Fatma’yı büyük halası, Emine’yi öbür halası yanına alır.
Fatma biraz da olsa annesini hatırlar, çektiği çilelerden haberdardır.
Emine çok daha küçük olduğu için çok az hatırlar annesini.
Sevgi ile bakan deniz mavisi gözlerini,şefkatli kollarının sıcaklığını. 13 yaşına geldiğinde Fatma evlendirilir.
Halasının uygun bulduğu bir gençle, evinde mutlu, huzurludur, ama yine de küçük kardeşi hep aklındadır.

Emine’de özler ablasını, onun mutluluğu yeter der, bağrına taş basar, özlemini unutmaya çalışır.
Emine minik, Emine yalnız ve garip.
Hala otoriter, bazen merhametli, bazen acımasız.
İlk önce de halanın kendi çocukları ve onların geleceği, sağlıklı yaşamaları lazım.
Hala kasabanın en güzel konaklarından birinde oturur, parmakla gösterilecek kadar güzel ve beş katlı bir konak.

İş çok, çalışmaya gelince Emine’den başka çalışan yok Hala çocukları saltanat sürüyolar, okula gidiyorlar.
Kurtuluş savaşından sonra okuma yazma seferberliği başladığında Emine’nin yaşını mahkeme kararı ile büyütür halanın kocası, okula gitmesin, evde, tarlada, bağda çalışsın diye.


Emine sabah ezanından önce kalkacak, tarlaya bağa koşacak, inekleri sürüye katacak, kırlara çıkıp taze ot toplayacak.

Halanın kızları uyanmadan Sivri dağının eteklerindeki bağa gidecek, küfelere üzüm doldurup gelecek. Yükü ağır, minik Emine’nin.Beş katlı konak temizlik ister, halanın kızları öğlene dek yatar, kızlar uyanmadan taze süt hazır, sıcak ekmek pişmek ister.
Dağ gibi çamaşır Emine’nin sırtında, Kirmir çayına gidip yıkayacak.Emine güçlü, azimli, yılmadan, yorulmadan çalışıyor.

Küçüktü ya geldiğinde, evi, yurdu bellemiş, arada bir anasını hatırlıyor, solgun yüzü,yorgun bedeni canlanıyor hatıralarında, içindeki yangın büyüyor, büyüyor, iki damla yaş ıslatıyor yanaklarını.

Bağa koş Emine, tarlaya git Emine, tahtaları fırçala, konağı temizle, suya git Emine, koş Emine, gel Emine, git Emine, çalış,çalış……..
yılmıyor, yorulmuyor da.
Halasını çok seviyor. Anası bellemiş dizinde uyuyamadığı, ninnisini dinleyemediği, şefkatli kollarına saramadığı anasının yerine koymuş.

Emine yetim Emine halası sağ iken nasıl kandillerde, bayramlarda gidip elini öper, gönlünü alırsa, şimdi de onun ardından Fatiha’lar okur.

Gelinlik çağı çoktan gelip çatmıştır, o zamana göre elbette.

Yaşı 16 ya geldiğinde amcasının oğlu Ali’ye isterler, ailece büyüklere münasip derler, Emine’yi Ali’ye verirler.

Ali’nin de başından bir evlilik geçmiş,Ali’nin oğlu ise 1 yaşındadır.

Okumuş ,kamil adam.Sonu kötü biten bir evlilik geçirmiş, düğün dernek kurulur, Emine Ali’ye gelin olur.

Yakın köylerden birinde öğretmendir Ali. Oda yetim büyümüştür.


İkinci kahramanımız Ali

Ali”nin babası İstiklal savaşında gazi olmuştur..
Düşmana atılan el bombası bir çukura düşer. Henüz patlamamıştır..
Hiç düşünmeden bombanın düştüğü çukura atlar.
Bomba patlamadan alması hedefe atması gerekmektedir.
Bombayı eline alacağı sırada patlar ve bir bacağını kaybeder.
Son şansıdır belki de.Bir Ulus”un kurtuluşu söz konusudur.
Bir kolun, bir bacağın bir bedenin sözü dahi edilemez.


İstiklal harbi sonrası Ali”nin babası altı yaşındaki ablası Ayşe, dört yaşındaki Ali ve altı aylık Fatma ile anneleri Satı kadını yalnız bırakır. Evi terk eder gider.

İzmir”de bir tütün tüccarının kızı ile evlenir..Satı kadın üç çocukla ortada kalır.

Ali”nin okul çağı gelmiştir.Küçük çocuk ilk okulu bitirdikten sonra Kaymakamın karşısına dikilir. Ben okumak istiyorum der.
aymakamın gayreti ile Ali Hasan oğlan Öğretmen okuluna yatılı olarak yerleştirilir..

Ali”nin harçlık gönderecek kimsesi yoktur.

Okulda arkadaşlarının ayakkabılarını tamir eder, boyar. Okulda boş zamanlarında berberlik eder cep harçlığını çıkarmaya çalışır.


Yaz aylarında yeni gelişmekte olan Ankara”da Gençlik parkının inşaatin de çalışır.Simit satar,ayakkabı boyar.
Kazandığı her kuruşu harcamadan, Cemile halasının eline sayar.

Hala Ali”yi sever ona düşkündür. Onun okuması için elinden gelen tüm gayreti gösterir.

Halanın çocuğu da yoktur. Bu yüzden de onun eğitimi için çaba sarf eder.

Hala DDY çalışmaktadır.Ali bir lira kazanıp getirse halası eniştesine beş lira kazandı der.
Nihayet okul biter.

Anladığınız gibi Ali”de yetim büyür.

Bir garip anası vardır işte. Bir ablası bir de küçük kardeşi.

Babası İzmir^”de yeni bir hayata başlamış Ali ve kardeşlerini hiç aramamıştır.

Yine de Ali babasını üvey anasını görmeye gider.
Hatta kardeşleri de olmuştur.

Üvey anasından hayatı boyunca hep saygı ve sevgi ile bahseder.
Hatta onu öyle çok sever ki en küçük kızının adı da üvey anasının adıdır.


Okul bitmiştir.Ali doğduğu kasabanın bir köyüne Başöğretmen olarak atanır.
Yetim Ali”nin hayatında yeni bir sayfa açılmış, Eğitim ordusunun neferidir artık.

Tayin edildiği köyde canla başla çalışmaktadır.
O yıllar da Ulu Önder Atatürk Okuma yazma seferberliği başlatmıştır.

Gündüz çocukları eğiten öğretmen Ali akşamları yetişkinlere de köyün okulunda ders vermektedir.

İşte yetim Ali”nin kaderinin dönüm noktasıdır.Akşam eğitime gelen köyün kızlarından birine gönlünü çaldırmıştır.
Ali bu kızla evlenir. Kısa sürer bu evlilik. Ali bir yaşında oğluyla kalakalmıştır.


Satı kadın ısrar ediyordu oğluna.
Okulu bitirip öğretmen olduğunda.
Gel oğlum Amcan kızı sana yakışır. Evine salacak gözünü yumacaksın.
Hamarattır, çalışkandır.
Elin iyisinden kendi kötün daha iyidir der durur nafile Ali”nin gönlünü edemez.
Bunları söyler de kimse de dinlemez.

Emine ise henüz büyüme çağındadır. Hiçbir şeyden haberi yoktur.

Gönül ferman dinlemez.Ali evlenir.
Satı kadın düğününe gitmez. Cemile hala katılır düğüne. Birde Ali”nin kız kardeşi Fatma .

Zaman geçer Ali köyde yalnız bir bebekle kalır.

Ali”nin evlenip ayrılması süresin de Emine on altı yaşına gelmiştir

.Annesine artık Emine”yi almak istediğini söyler. Halasından isterler Emine”yle Ali”nin sözü kesilir.

Ertesi sabah uyandığında müthiş bir ağrısı vardır. Yüzü gözü şişmiştir. Emine Kabakulak çıkarmıştır.


Ali ile Emine ömür boyu sürecek mutlu bir ailenin temelini atmışlardı.

Ben o iki yetimin ilk çocuğuyum.

Rahmetli babacığımın dilinden düşürmediği bir cümleyi yazmasam olmaz.

Hep der di ki: Anam, Emine”yi al dediğinde sözünü dinlemiş olsaydım. Top ile tüfekle yıkılmazdım.

Bu sözü ile anneme olan sevgi ve saygısını ifade ederdi. Çok etkilenirdim çocuk aklımla.

Babaannem annemi överken. Taksi Emine”m Kamyon Emine”m diye bahsedermiş.


Evet ilk çocukları benim. Ailesinden, sevgi ve şefkatini esirgemeyen babam .

Tüm gücüyle ona destek olan annem bir kez daha onları saygı ve rahmetle anıyorum.

Ben kendimi şanslı sayıyorum. Rüya gibi, masal gibi yaşadım çocukluğumu, gençliğimi.


Onları anlatmaya gücüm yetmiyor. Kelimeler kifayetsiz.Yetersiz olduğumu düşünüyorum.


Bir evlat olarak hayatta iken onları hiç üzmediğimi biliyorum Şimdi de onların hasretini

Annem çok hamarat çok becerikli bir ev hanımıydı.

Babam çok çalışkandı. Çevresinde çok sevilen bir insandı.

Baba kelimesinin gerçek anlamını taşıyordu.Onların evladı olmak gururunu taşıyorum.


Bu andan itibaren ise yeni bir hayat öyküsü ile devam edeceğim. Bu öykü ŞAŞKIN KIZIN Öyküsü..


Şaşkın kızın hayata merhaba dediği günden şaşırdığı güne kadar ise hayatı adeta bir masal gibiydi..


Her akşam güle oynaya kapıdan içeri giren babamı, o gelmeden tenceresinin kapağını açmayan anamı özlüyorumm.


 
19910 ziyaretçi (31200 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol